"Vatan sevgisi imandandır"

KIRIM'IN SON DURUMU HAKKINDA MÜLAKAT


Namık Kemal BAYAR(*)

 

1-Kırım’ın Ruslarca işgali ve ilhakı sürecinde diasporanın davranışını değerlendirirmisiniz?

 

            Öncelikle ifade etmek gerekirse diaspora kavramı çok geniş bir kavram. Özelde Kırım Tatar diasporası ifade edildiğinde bu dahi bulundukları, yaşadıkları ülkelere göre kendi iç dinamik, sorun ve davranış tarzlarına göre farklılık arz eden bir yapı ile karşı karşıyasınız. Amerika, Avrupa, Romanya, Bulgaristan ve Türkiye’deki Kırım Tatar diasporasının hepsinin kendine özgü iç dinamik ve gelişim süreçleri var. Hatta, dünyadaki en büyük Kırım Tatar diasporası olan Türkiye’de bile Kırım Tatarları yaşadıkları köy, kasaba, şehir, hayata bakış, dinî, fikrî, siyasî, kültürel ve sair sosyal alanlardaki görüş ve kanaatlerine göre farklılık arz edebiliyor. Hatta bu insanların, Kırım’da irtibat kurabildikleri arkadaş, dost ve akrabaları ile ilişkileri bile sürece dair fikir ve kanaatlerini etkileyebiliyor.

 

            Diğer ülkelerdeki diasporaların davranışını bir tarafa koyarak Türkiye’deki Kırım Tatar diasporasının Kırım’ın Rusya tarafından işgali sürecindeki davranış biçimini değerlendirdiğimizde, bunun Türk devletinin davranış tarzı ile de paralellik arz ettiğini görmek mümkündür. Özellikle sivil toplum kuruluşlarının, aralarındaki fikir, görüş ve yöntem ayrılıklarına ve bakış açısı farklılıklarına rağmen vatan Kırım’ın bir kez daha Ruslar tarafından işgaline vermiş olduğu tepkilerin genel anlamda aynı söylemde birleştiği görülmektedir. Türkiye’deki diasporanın en büyük temsilcisi niteliğinde olan Kırım Derneği Genel Merkezi’nin de bu anlamda Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu ve Kırım Tatar Millî Meclisi ile eşgüdümlü bir politika izlemesi de kaçınılmazdı ve bugüne kadar bu politika devam ettirildi.

 

            Elbette, Rusya’nın Kırım’ı işgali dünya tarihinde eşine ender rastlanır bir süreç ve olaylar dizgisi altında gerçekleşti. ABD, Avrupa Birliği ve bütün dünya ülkelerini bir anlamda “şaşkınlık koması”na sokan süreç zarfında, Kırım Tatar diasporasının ve özelde bu diasporanın ruhunu yansıtan sivil toplum kuruluşlarından bu sürece ilişkin çözüm önerileri beklemek, hatta bu süreci çözecek güçlerin diaspora olmasını beklemek hayatın gerçeklerine oldukça ters düşen bir yaklaşım olacaktı.

 

            Şunu kabul etmek gerekir ki, diaspora ve diasporadaki Kırım Tatar sivil toplum kuruluşlarının gerçekte bu sürecin ilk adımındaki vazifesi, bu işgalin demokrasiye, uluslar arası hukuka ve insan haklarına aykırı, dünya barışını tehdit eden bir davranış ve olay olduğu konusunda kamuoyunu bilgilendirmek ve uyarmaktı. Gün itibarı ile Türkiye’deki Kırım Tatar diasporasında bu hususta doğru bir algı oluşturulduğu gibi yine Türk devletinde ve kamuoyunda da aynı döneme denk gelen ve kamuoyunu asıl meşgul eden yerel seçimler sürecine rağmen mevzi bir başarı elde edilmiş, Rusya’nın işgalinin haksızlığı konusunda bir algı ve fikir birliği önemli ölçüde sağlanmış görünmektedir. Bu diasporanın ve Kırım Tatar sivil toplum kuruluşlarının çalışmalarının doğru bir istikamette olduğunun da göstergesidir. Ancak, bu noktadaki asıl başarı bu algı ve fikir birliğinde sürekliliğin sağlanmasıyla elde edilebilecektir.

 

2-Güçlü ve saldırgan Rusya’ya karşı diaspora derneklerinin etkin bir şekilde karşı koyabilmesi için neler yapılmalıdır?

 

            Soruda da ifade ettiğiniz üzere, karşınızda güçlü ve saldırgan bir Rusya bulunmakta. Sadece, kamuoyu algısı oluşturma noktasında Rusya’nın elindeki gücü etüd ederek bu sorunun cevabını vermeye başlayabiliriz. Rusya’nın resmî temsilcilikleri yani büyükelçilik ve konsoloslukları dışında yalnızca İstanbul’da kayıtlı olarak çalışan yedi ayrı basın kuruluşu var ve örneklemek gerekirse sadece “Rusya’nın Sesi” adlı kuruluşun İstanbul ofisinde 77 profesyonel basın mensubu çalışıyor. Bir de bunlara ilaveten, Türkiye’de Rusya lobisini yürüten sayıları belirsiz ancak önemli işlerde çalışan akademisyenler, basın mensupları, işadamları ve sair gruplar bulunmakta.

 

            Karşınızdaki bu insan ve finansman kaynağına karşılık, Türkiye’deki diaspora derneklerinin üzerindeki yük ise çok fazla. Bir taraftan kamuoyu algısı oluşturmak için her türlü görsel ve yazılı basını etkilemeye, kullanmaya, karşınızdaki Rusya destekli enformasyon ağının tezlerini çürütmeye çalışacaksınız; diğer taraftan hem kendi tabanınızda hem de genel Türk kamuoyunda tek sesli bir blok oluşturmaya gayret edeceksiniz; bütün bunları yaparken Kırım’dan gelen insanî, dinî, sosyal, kültürel ve benzeri yardım taleplerini karşılamak, Türkiye ya da diasporanın diğer yerlerindeki millî ve kültürel bilinci arttırmaya yönelik klasik olarak adlandırılan faaliyetlere devam edeceksiniz. Ve bütün bu çalışmaları kısıtlı insan ve finansman imkânları ile hitap ettiğiniz toplumun alışık olmadığı gönüllülük, aidat, bağış ve hibe gibi yollarla elde etmeye mesai sarf edeceğiniz yöntemlerle oluşturmaya uğraşacaksınız. Bu diaspora dernekleri için zor ve zorlu bir süreç.

 

            Bu noktada şu yalın gerçeği altını çizerek ifade etmek, bütün insanların şunu anlamasını sağlamakta fayda var. Kırım’ı, elinde enerji, nükleer silah ve dünyanın en büyük ikinci ordusunu bulunduran Rusya Federasyonu işgal etmiştir. Yani karşınızda bir devlet, bir süper güç bulunmakta. Buna karşılık, bu süper güce karşı diaspora derneklerinin etkin bir şekilde karşı koyabilmesi şeklinde bir sorunun cevabı aslında sorunun kendi içinde yatmakta. Diasporanın, bu işgale karşı koyabilmesi ancak ve ancak yaşadıkları ülkelerin devlet ve hükümet organlarının bu işgale karşı çıkmasını sağlama yönünde çalışmalar yapması ve yukarıda ifade ettiğimiz üzere hem kamuoyunda hem de devletlerde bir algı ve fikir birliği oluşturması ile mümkündür. Yoksa derneklerin bu süper güce karşı etkin bir şekilde karşı koyabilmesini beklemek mantık ve gerçeklikten uzak bir yaklaşım olacaktır.

 

            Bugün itibarı ile Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ve NATO gibi uluslar arası kuruluş ve ittifaklar ile pek çok dünya devletinin Rusya’nın işgaline karşı verdiği tepki dünya kamuoyunun Kırım Tatarlarının izlediği söylem ve politikalarla örtüştüğünü göstermektedir. Esasen, az önce de ifade ettiğimiz gibi, diaspora dernekleri de bu konuda hassasiyet ve tepki gösteren tüm sivil toplum kuruluşları ve bu meyanda Ukrain diasporası ile birlikte bu tepkinin sürekliliğini sağlamak ve Rusya’ya karşı başlatılan yaptırımların zaman içerisinde arttırılmasına yönelik faaliyetlere yoğunlaşmalıdır. Şurası muhakkak ki, diaspora derneklerinin bu algı ve tepkinin merkezine Kırım Tatarlarının can ve mal güvenliğini, hak ve hukuklarının korunmasını koyması en tabii hakkıdır.

 

            Bu bağlamda, diaspora derneklerinin kamuoyu oluşturma ve aydınlatma araçlarının her türlüsünü etkin ve verimli kullanması, insan ve finansman kaynağını arttırması, hem kendi içlerinde, hem de konuya hassasiyet gösteren tüm diğer ulusal ve uluslar arası kuruluşlarla etkin bir işbirliği içinde çalışmalarını sürdürmesi gereklidir.

 

3-Diaspora dernekleri klasik dernekçilik yaparak sonuca (amacına) ulaşabilirmi? Yapısal ve stratejik hedefleri sizce neler olmalıdır?

 

            Bu sorunuza, bir soru ile karşılık vererek cevap vermek faydalı olacaktır. Diaspora dernekleri klasik dernekçilik yapmakta mıdır? Dernekler, insanların insanî, sosyal ve kültürel ihtiyaçlarını karşılamak üzere kurdukları şahıs birlikleridir. Klasik dernek anlayışı, dernek çatısı altında bir araya gelen insanların sosyal ve kültürel ihtiyaçlarını giderdikleri, birbirlerine ya da ihtiyaç sahiplerine yardım yaptıkları ortamları ifade eder ki bu çok basit, dernek yapılarının kesif çoğunluğunun sahip olduğu ve genel geçer bir dernekçilik tarzıdır. Diaspora dernekleri ise ki bu sadece Kırım Tatar dernekleri için değil bu klasik yapıya sahip olma mecburiyeti ile birlikte başka bir fonksiyon daha ifa etmektedir ki bu fonksiyon diaspora dernekleri dediğimiz esasen az sayıdaki derneklerin de karakteristik özelliğini oluşturmaktadır.

 

            Bu fonksiyonu biz basitçe anavatana duyulan özlem ve yakınlık duygusunu bir ideal, ülkü birliğine yani daha üst bir tanıma ve amaca dönüştürme fonksiyonu olarak ifade edebiliriz. O halde, hangi diasporaya ait olursa olsun, diaspora derneklerinin ya da sivil toplum kuruluşlarının “klasik dernek” anlayışından özünde zaten farklı bir karakteri ve yapısı olduğu kesinlikle unutulmamalıdır.

 

            Türkiye’deki Kırım Tatar diaspora derneklerinin bu bağlamda sonuca ya da amaca ulaşabilir mi şeklindeki sorunun cevabını verirken bu derneklerin tarihsel gelişim ve faaliyetlerinin de göz ardı edilmemesi, salt gündelik sorun, tartışma ve eleştiriler üzerinden bir yargıya varılmaması önemlidir. Bu sebeple, Türkiye’deki Kırım Tatar diasporası hakkında Hacı Murat Arabacı ve Filiz Tutku Aydın gibi akademisyenlerin çalışmalarının, tezlerinin iyi analiz edilmesi de ehemmiyet taşır.

 

            Türkiye’de yerleşik Kırım Tatarları için yani buradaki diaspora için öncelikle şu tespitten hareket etmek bizi pek çok açıdan daha doğru ve gerçekçi bir noktaya götürür. Romanya, Avrupa, Amerika ve diğer ülkelerdeki Kırım Tatar diasporalarından farklı olarak Türkiye’deki Kırım Tatar diasporası, basit tabiri ile kendi öz ve kültürlerine yabancı milletler içinde yaşayan farklı bir etnik grup değildir. Buradaki Kırım Tatarları, akrabalarının, din, kültür, sosyal hayat ve hatta dil bakımından da kendilerinden çok da farklı olmayan kardeşlerinin, yani Türk toplumunun arasına göç ederek gelmişlerdir. Esasta, göçler sırasında yaşadıkları, Rus zulmünden kaçarak Anadolu topraklarına sığınan diğer topluluklardan, bu bağlamda Balkan Türklerinden, Azeri, Türkmen ve Kafkas halklarından bir farklılık arz etmez. Bunun bir sonucu olarak da göçmen Kırım Tatarları ile Anadolu’nun yerli halkının birbiri ile kaynaşması pek çok diğer göçmen topluluktan çok daha hızlı olmuş, Anadolu halkı Kırım Tatarlarını çok daha çabuk ve hızlı kabullenmiştir. XX. yüzyılın ilk yirmi yılında Türk halkının yürüttüğü millî mücadelede oluşan ortak hissiyat ve birlikte direniş duygusu bu kenetlenmenin önemli bir katalizörü de olmuştur. Keza, devam eden Türkiye’nin kuruluş yıllarına ait hayata dair sıkıntılar, yokluk, yeniden hayat kurma mücadelesi içinde daha çok kırsal kesimde iskan edilen Kırım Tatarlarının millî benlik, kültür, örf ve adetlerine dair harsî özelliklerinin ve farklılıklarının önemli ölçüde unutulmasına ve kaybedilmesine sebep olan sosyal etmenlerdir. Soğuk Savaş döneminin iletişim imkânsızlığı faktörünü ve o yıllarda anavatandaki akrabaların sürgünde olması faktörlerini de düşündüğümüzde bu kaybın nedenlerini daha iyi anlayabiliriz. Yani, yine basit bir anlatımda esasen 1980’li ve hatta 1990’lı yıllara gelindiğinde yani göçten yaklaşık 120 yıl veya üç nesil sonra Türkiye’de büyük ölçüde millî benlik ve kültürünü, örf, adetlerini unutmuş, dili yok olmaya yüz tutmuş, anavatan Kırım’ı dedelerin toprağı olarak gören ve masalsı, efsaneleşmiş bir anavatan algısına sahip bir Kırım Tatar diasporasından bahsetmek gerekir.

 

            Hikâyesi ve sosyal tarihi oldukça uzun olan ancak yukarıda kısaca özetlemeye çalıştığımız Türkiye’deki Kırım Tatar diasporasının bu gerçekliğini kaydedersek buradaki sivil toplum kuruluşlarının tarihsel sürecini ve geldiği aşamanın değerlendirmesini hakkaniyetli bir şekilde yapmamız daha mümkün olabilecektir.

 

            Türkiye’deki Kırım Tatar sivil kuruluşları esasen ana insan ve fikir kaynağını anavatandan almıştır. 1917 Millî Kurultay hükümetinin devrilerek Kırım’ın Bolşeviklerce işgalini müteakip Cafer Seydahmet Kırımer ve etrafındaki bir grup Kırım Tatar aydın ve siyasetçisi Türkiye’ye sığınmıştır. İşte, bugün Türkiye’deki Kırım Tatar sivil toplum kuruluşlarının ana ağırlığını oluşturan grupların fikrî ve siyasî altyapısının kurucuları Kırım’dan gelen bu aydın grubudur. Bu milliyetçi grubun etrafında toplanan Kırım’dan gelen ya da Türkiye’de doğan Kırım Tatar aydınları takip eden yıllar boyunca Türkiye’deki Kırım Tatar derneklerinin ana omurgasını ve beynini oluşturmuşlardır. Bu yapı çok uzun bir süre boyunca, eldeki imkanların da yetersizliği, teknik ve iletişim altyapılarının yokluğu gibi arızî bir takım sebeplerle kitlesel Kırım Tatar göçmen gruplarına ulaşamamış, hareket uzun yıllar aydınlardan oluşan bir karakterde kalmak zorunda kalmıştır.

 

            Türkiye’de, Kırım Tatar millî hareketinin kitlesel hale gelmeye başlaması, Mustafa Cemiloğlu’nun açlık grevinin az önce bahsettiğimiz aydın gruplarının da çabaları ile Türk kamuoyuna duyurulması ile olmuştur. Ancak, bu deyim yerindeyse sadece fitilin ateşlenmesi aşaması olarak kabul edilebilir. Ülkenin gündemi ve yaşanan olaylar elbette bu ülkenin vatandaşları olan Kırım Tatarlarına Kırım Tatar millî meselesini yeniden unutturacak ya da gündelik hayatlarının arka plana itilmesine neden olacaktı ama bir farkla. Bu olay, artık Türkiye’de yaşayan Kırım Tatarları için anavatan uğruna çalışma gerekliliğini hatırlatmıştı ve o ana kadar küçük olan aydın grubunun etrafına yavaş yavaş bilinç düzeyi artan bir halka daha eklenmişti. Aydın grubuna eklenen ve sayıları daha kalabalık olan bu ikinci halka 1980’li yıllardan itibaren yavaş yavaş Türkiye’deki millî hareketin merkezinin genişlemesini sağlarken, sürgündeki Kırım Tatarlarının bu defa bütün dünyayı hayrete düşürecek şekilde SSCB’nin kalbi Kremlin Meydanı’nda hem de Sovyetler Birliği’ne karşı düzenlediği miting, birden bire Türkiye’deki Kırım Tatarlarını, Cemiloğlu olayından sonra başlayan uyku mahmurluğu halinden çıkararak tam uyanma haline soktu. O tarihe kadar, sadece birkaç dernek ve bir vakıf etrafında toplanan Kırım Tatar aktivistleri kısa süre içinde Türkiye’nin pek çok yerinden kendilerine katılmaya gönüllü ve hazır insanı yanlarında gördüler. Çoğu genç yaşta, heyecanlı, bilgi ve harekete aç bu yeni halka Türkiye’deki Kırım Tatar hareketine başka bir gelecek vaat ediyordu.

 

            Çok geçmeden vatandaşlarının sürgünden anavatana dönüşlerine ve SSCB’nin dağılmasına şahitlik eden Türkiye’deki Kırım Tatar derneklerinin sayısı 1990’lı yıllarda hızla artmaya, Türkiye’nin pek çok yerinde yaşayan Kırım Tatarları arasında bir öze dönüş hareketi kıpırdanmaya başladı. Kırım, masal ülkesi, bir efsane olmaktan çıktı. İnsanlar, akrabaları ile gidip görüşmeye, onların dertleri ile dertlenmeye başladı. Bu hissiyata sahip insanların sayısı arttıkça derneklerin ve sivil toplum kuruluşlarının da sayıları artmaya başladı.

 

            O yıllardaki vatana dönüş süreci, Kırım Tatar diaspora derneklerine yeni bir amaç ve çalışma konusu daha yükledi. Dernekler artık sadece bir kültür, folklor derneği olmaktan sıyrılıp, anavatana yerleşenlere maddî, kültürel, sosyal yardımlar sağlayan, Türk devletinin Kırım’da yaşayan kardeşlerine yardım yapması, sorunlarının çözümüne katkı sağlaması için bir anlamda lobicilik yapan dernekler haline geldi.

 

            Ancak, bütün bu süreçler yaşanırken, dernekler daha fazla insan kazanmak gerekliliğini de unutmamalıydı. İmkânların büyük çoğunluğu Kırım için seferber edilirken, Türkiye’de yaşayan Kırım Tatar diasporasında daha çok kişiye ve mensuba ulaşmak amacıyla çalışmalar bir şekilde devam ettirildi. İletişim teknolojisinin, ulaşım imkânlarının artması ile bunlardan elde edilebilen ölçüde faydalanılmaya çalışıldı.

 

            Buraya kadar ifade etmeye de çalıştığımız üzere diaspora dernekleri tarihlerinin hiçbir anında salt anlamda klasik dernekçilik zaten yapmamıştır ve yapmayacaktır. Diaspora derneklerinin kendi klasikleri, klasik dernekçilik anlayışından farklı karakterler taşımaktadır. Ancak, elbette yöntem, politika ve projelerde yenilik ve değişimlere ayak uydurulmalı, daha fazla insana ve kaynağa ulaşabilmek amacıyla faaliyetler hızlandırılmalı ve tabana yayılmalıdır.

 

            Diaspora derneklerinin yapısal hedefi, Kırım Tatar millî mücadelesinin de ana prensiplerinden biri olan yaşadığımız ülke hukukuna uygunlukla sınırlıdır. Bu hukuk düzeninin sağladığı yapısal düzenlemeler doğrultusunda tüm derneklerin ana stratejik hedef Kırım’da Kırım Tatarlarının hak ve hukuklarının korunmasına yönelik yeknesak çalışmaları yapabilmesi sağlanmalı, bu yapı, her türlü önyargıdan ve kişisel görüş ayrılıklarından sıyrılmış bir şekilde kurulmalıdır.

 

4-Kırım Tatar diasporasının radyo-tv-gazete-haber ajansı-kitap yayını konularında yetersiz kalmasının sebebi sizce nedir?

 

            Cevap kısa ve net. Finansman ve insan kaynağı yokluğudur. Diasporanın, bütün yukarıda ifade ettiğimiz fonksiyonları ifa edebilmesi için finansman kaynağı oluşturması, buna hizmet edebilecek enstrümanları hızla devreye sokabilmesi gereklidir.

 

5-KTMM’nin kabul etmediği ve onaylamadığı Rusya yanlısı yeni idareye iki üst düzey yönetici vermesi doğrumudur?

 

            Doğru ya da yanlış şeklinde yargılama yapmak bizi hataya düşürür. Altını çizmek gerekir ki, bu kişilerden biri işadamıdır ve KTMM üyesi ya da yöneticisi değildir. Hukukta buna “irade fesadı” denir. Şöyle ki, silah zoru ile yapılan bütün iş ve işlemler hukuken “batıl” kabul edilir. Toprağınızı işgal eden ülkenin kurdurduğu hükümet size bir teklif (!) getirmiş, siz de silahların gölgesinde bir iş yapmak zorunda kalmışsınız. Bu durumda, herkesin empati yapması, aynı durumda ben olsaydım ne yapardım sorusunu kendisine sorması gerekir. Esasen “batıl” olan bir konuda doğru ya da yanlış şeklinde yargılama yapmak dahi anlamsızdır. Dünyanın büyük güçlerinin bile ne yapacağını bilemediği bir ortamda bu sorunun çözümünü 350.000 kişilik Kırım Tatar toplumunda aramak, onlardan Rusya’ya hak ettiği cezayı vermelerini beklemek ne kadar adaletsizse bu karardan dolayı KTMM’yi yargılamak da o kadar adaletsizdir. Kalbimize, gururumuza hiç birimizin anlatamadığı bu kararı akıl ve mantığımızla değerlendirdiğimizde bu sorunun cevabı karşımıza böyle çıkmaktadır.

 

6-Kırım Tatarlarının hayati kararları görüşülürken Kurultaya sunulan bir teklif ile Kırım Tatarlarının adının değiştirilmesi istendi. Kırım Tatarlarının millet adını ve dilini değiştirmek isteyenlerin amaçları nedir sizce?

 

            Dili değiştirmek gibi bir amaçları yok. Ama millet adını değiştirmek kimsenin haddi ve yetkisinde değildir. Bayrak, millî marş, millet adı gibi değerler üzerinde milletin kendisi dışında hiçbir organ ya da kurumun karar alma hak ve yetkisi olmadığını herkes kafasına kazımalıdır.

            Rousseou’nun “Toplum Sözleşmesi” ilkesinden hareketle, dünyanın neresinde yaşarsa yaşasın Kırım Tatarları, Gökbayrak’ı millî bayrak, şu an her yerde söylendiği beste ve güftesiyle Ant Etkenmen’i millî marş, Kırım’ı vatan ve Kırım Tatar adını millet adı olarak söz birliği ile kabul etmiş ve değerler etrafında kesin bir sözleşmeye varmıştır. Bunu ne Kurultay, ne Meclis, ne bir grup ya da zümre ne de aydınların değiştirme konusunda karar vermesi değiştiremez ki böyle bir hareket bunların da varlık sebebini ortadan kaldırır. Bunun Kurultay’da teklif edilmesi dahi bizim millî toplumsal sözleşmemize ve millî tabii hukukumuza aykırıdır. Kırım Tatar Millî Kurultayı’nda bunu teklif eden ve bu teklife olumlu oy verenler “Kırım Tatar” ismini beğenmiyorlarsa delegelikten ve “Kırım Tatar” adını taşıyan bu organlardan derhal istifa etmelidir.

 

7-Ukrayna’nın Kırım’ın işgaline sert ve etkili tavır almaması veya alamamasının sebebi sizce nedir?

 

            Gördük ve öğrendik ki, kurulduğundan bu güne pek çok hükümet değiştiren, iki kez halk ayaklanması ile yapı değiştiren Ukrayna devletinin aslında savaşabilir bir ordusu ve işleyen bir istihbarat teşkilatı yokmuş. Elbette, işgale tavırları sert oldu ama bunun ötesinde etkili bir tavır alması mümkün olamadı. Ukrayna’nın iç dinamikleri ve dinamikler üzerinde Rusya’nın ve Avrupa’nın etkisinin Ukrayna’nın kendisinden daha fazla olduğu ortaya çıktı. En basitinden, Rusya’nın “bunlar Kırım ve Doğu Ukrayna’da yaşayan etnik Rusları katledecekler diye haklarında iddiada bulunarak işgale bahane gösterdiği meşhur Sağ Blok” adlı ırkçı Ukrain (!) hareketinin mensuplarının yarısının Rus gizli servis elemanları diğer yarısının da bunların para ile tuttuğu insanlar olduğu tespit edildiğinde iş işten çoktan geçmiş, Rusya Kırım’a yerleşmişti.

 

8-Türkiye’nin Kırım’ın işgaline gösterdiği tepkileri yeterli buluyormusunuz?

 

            Türkiye’nin takındığı tavır ve geliştirdiği söylem, Ukrayna ve Kırım Tatarları açısından kendi söylemleri ile örtüşen ve Rusya’ya karşı oluşturulan batı blokunun söylemi ile paralel bir söylemdir. Ancak, Türkiye çevresinde yaşanan diğer gelişmelere göre daha alt perdeden tepki vermekte ve bu yönü ile beklentileri karşılayamamaktadır. Söylem ve sembolik eylemlerden şu ana kadar ileri gidemeyen bu tepkinin yeterli olduğunu söylemek ise mümkün değildir.

 

            Ne var ki, Türkiye, Kırım’ın kendisi açısından stratejik önemini, Anadolu ve Boğazlar için ne ifade ettiğini kendi tarihine bakarak bir kere daha ve çok ciddi anlamda değerlendirmeli, bize bir şey olmaz tarzında bir havaya asla girmemelidir. Bu husus, diaspora temsilcileri ve pek çok Türk uzman tarafından defaatle dile getirilmiştir.

 

            Elbette, hem Türkiye’de hem de Kırım’da yaşayan Kırım Tatarlarının Türkiye’den beklentileri çok fazladır ama gerçekçi yaklaşımla Türkiye’nin böylesine küresel hale gelmiş bir sorunu tek başına çözmesini beklemek de büyük haksızlık olacaktır.

 

            Burada, Türkiye’ye düşen en önemli görev, tarihî kardeşlik bağları ile bağlı olduğu Kırım Tatarlarının güvenlikleri, hak ve hukuklarını korumak ve gelişmesini sağlamaya daha fazla katkıda bulunmak, ayrıca Ukrayna’nın toprak bütünlüğü konusundaki söylemini her ortamda ifade etmek ve savunmak olmalıdır.

 

 

 

 

9-Sonuç olarak söylemek istediğiniz bir şey varmı?

 

            Türkiye’deki Kırım Tatar diasporası ve onların kurdukları sivil toplum kuruluşları tüm bu süreç zarfında yoğun olarak çalışmış ve çalışmalarını arttırarak, yeniden ve yeniden gözden geçirerek, yaygınlaştırarak devam edecektir. Özellikle bu süreç zarfında, bu çalışmaları çeşitli sebeplerle eleştirenler, beğenmeyenler olduğu gibi taltif edenler de olmuştur. Ancak, eleştiriler konusunda özellikle ifade edilmeli ki, bu çalışmalar gönüllüler tarafından işlerinden, evlerinden, ailelerinden ve maddi imkânlarından fedakarlık yapılarak yürütülen çalışmalardır. Eleştirilerin, doğru ortamlarda, doğru bilgi ve fikirler etrafında yapılması çok önemli ve yararlıdır. Ancak, zaman zaman bu kuruluşlarda çalışan insanların şahıslarına varacak şekilde hakarete varan eleştirilerle karşılaşılmaktadır. Bu ise gönüllü olarak çalışan insanlarımızın kalbini kırmakta, tepki vermesine sebep olmaktadır. Bir de “siz bu görevlerde iseniz her türlü eleştiriye, hakarete de katlanmak zorundasınız” şeklinde yaklaşımlarla bu insanlarımıza haşa peygamberlik vasfı yüklenmesi yerine “bu insanlarımız binbir fedakarlıkla bu işlerle uğraşırken onlara destek olmak için ne yapabiliriz?” sorusunu eleştiren ve hakaret edenlere sormanın daha insancıl, daha hakkaniyetli ve adil bir yaklaşım olması gerektiğini burada ifade etmek yerinde olacaktır.

 

            Derneklerimiz, vakıflarımız bizim yıllar içinde kurup geliştirdiğimiz, eksiği ile fazlasıyla göz bebeklerimiz, okullarımız, yuvalarımızdır. Buraları eleştirelim ama lütfen yapıcı olalım, gelişmeleri için eleştirimiz, yanlış bulduğumuz uygulamalar ve saire var ise bunları düzeltecek fikirlerin de beraberinde getirilmesi yerinde ve çok faydalı olacaktır. Salt eleştirmek için, hiçbir şey yapmadan hiçbir fikir ve bilgi sahibi olmadan yapılan eleştiriler hele hele yanlış anlaşılabilecek ortamlarda da yapılıyorsa sadece yıkıcı özellik taşırlar.

 

           Ancak, asıl son olarak söylemek istediğim nokta şudur ki; yaşamakta olduğumuz süreç Kırım Tatar millî hareketinin sıklet noktasının artık işgal bitene kadar ki süreçte Kırım’dan Türkiye’ye taşınması zaruretini doğurmuştur. Bu zaruret, millî bilinç sahibi, aklını, fikrini, emeğini, maddî imkanlarını kısacasını varlığını Kırım Tatar millî hareketine hasr ve vakfedecek insanların herhangi bir kişisel menfaat ve duygu gözetmeksizin, varsa geçmişteki kırgınlık ve dargınlıklarının da üstüne çok kalın bir çizgi çekerek Türkiye’deki Kırım Tatar sivil toplum kuruluşları etrafında toplanması mecburiyetini de doğurmuştur. Bu sebeple, dün bu meseleye hizmet eden, bugün etmekte olan ve yarın hizmet edebileceğini düşünen ve kalbinden geçiren herkesin bir araya gelme vakti bugündür.

 

(*)KIRIM TÜRKLERİ KÜLTÜR VE YARDIMLAŞMA DERNEĞİ GENEL MERKEZİ GENEL BAŞKAN YARDIMCISI

 




Özet: Ancak, asıl son olarak söylemek istediğim nokta şudur ki; yaşamakta olduğumuz süreç Kırım Tatar millî hareketinin sıklet noktasının artık işgal bitene kadar ki süreçte Kırım’dan Türkiye’ye taşınması zaruretini doğurmuştur. Bu zaruret, millî bilinç sahibi, aklını, fikrini, emeğini, maddî imkanlarını kısacasını varlığını Kırım Tatar millî hareketine hasr ve vakfedecek insanların herhangi bir kişisel menfaat ve duygu gözetmeksizin, varsa geçmişteki kırgınlık ve dargınlıklarının da üstüne çok kalın bir çizgi çekerek Türkiye’deki Kırım Tatar sivil toplum kuruluşları etrafında toplanması mecburiyetini de doğurmuştur. Bu sebeple, dün bu meseleye hizmet eden, bugün etmekte olan ve yarın hizmet edebileceğini düşünen ve kalbinden geçiren herkesin bir araya gelme vakti bugündür.


Konu:
SÖYLEŞİ


Güncelleme:
02.05.2014 09:36:40


Yazarın diğer yazıları:
Namık Kemal BAYAR(*)


44. sayıdaki diğer yazılar

978 defa okundu
Yazıcı uyumlu sayfa