"Vatan sevgisi imandandır"

''TÜRKİYELİ ÇERKES MİĞFERİ...''


Dr. Meşfeşşu Necdet Hatam


 

 

 

 

 

“Türkiyeli Çerkes Miğferi…”.

 

“Türkiye’li Çerkes Çemberini kırmayanlar”  “Hariçten gazel okuyanlar” “deplasman sever futbolcular”  “gıyabi milliyetçiler” Türkiye’deki kimi Çerkesleri tanımlamaya çalıştığım kimi terimler.

 

Öncelikle belirtmek gerekir ki bu terimleri Türkiyeli Çerkeslerin çok, ama çok küçük bir kesimi  için kullanıyorum. Ne demek istediğimi daha kolay anlatmama yardımcı olacağı umudu ile Türkiyeli Çerkesleri gruplandırmaya çalışayım. Bu gruplamaya itiraz edilmeyeceğini, tüm Çerkeslerin birliğini amaçlayan çabaların boşa kürek çekmekle eş anlamlı olduğunun anlaşılmış olduğunu sanıyorum. Aslında bunu anlamak için hiçbir halkın tüm bireylerinin, tüm politikacılarının hiçbir zaman aynı düşüncede birleşmediklerini gözlemek yeterli. Ayrıca çevrenizde her bir gruba koyabileceğiniz Çerkes'i bulmakta zorlanmayacağınızı biliyor, içinde yer aldığınız grubu belirlerken samimi olmanızı diliyorum:

 

- Çerkes olduğunun bilincinde olmayanlar.

 

- Çerkes olduğunun bilincinde olmasına karşın Çerkeslerin de Türk olduğunu düşünenler.

 

- Hem Çerkes olduğunun hem de Çerkeslerin ayrı bir halk olduğunun  bilincinde oldukları halde her ne sebeple olursa olsun asimilasyonun, asimile  olmanın, bir başka düşünce içinde erimenin, kendileri için daha hayırlı olduğunu düşünenler.

 

Kendilerini bu gruplardan birinde düşünenlerin bizim eleştiri alanımız dışındadırlar. Bunların söylemlerimizden, tanımlamalarımızdan alınmalarına da gerek. yoktur. Dili ve kültürü yaşatma, geliştirme kaygısı duymadıkları ve bunun nasıl olabileceğinin yollarını aramaya başlamadıkları sürece de bu gruplarlar eleştirilerimizin dışında kalacaklardır.

 

- Bir başka grup Çerkes de, ki sayıları hiç de az değildir, Çerkes olduğunun bilincindedirler. Çerkes olmaktan onur duyarlar. Çerkes oldukları için mutludurlar. Çerkes olmakla övünürler. Anadili yaşatmak, geliştirmek için yapılması gerekli çalışmaları da çalışmaları yapanları da bilirler. Çözüm önerilerden kimilerine yandaş, kimilerine karşıttırlar. Bununla birlikte açıktan taraf olmazlar. Çalışmaları da çatışmaları da uzaktan izlerler. Tanımlayıcı terimlerimizin bunlarla da ilgisi yoktur. 

 

Ancak bu grupları, “gıyabi milliyetçi” “Deplasman sever futbolcu” “Türkiyeli Çerkes Çemberini kıramamışlar” “Hariçten gazel okuyanlar” “Kafalarına Türkiyeli Çerkes Miğferi giyenler” gibi tanımlamalarla eleştirmeyişimiz,  onları yok saydığımız anlamına alınmasın sakın. Bizim amacımız halkımızın her bireyine, kendini bilmenin, kendi halkı için üretmenin, kendi halkının değerlerinin, dünya değerleri içerisindeki payını büyütmenin en büyük mutluluk olduğunu anlatmaktır.  Örgütlenmelerimiz, yayınlarımız, kimileri ile çatışmalarımız hep bu amaca yöneliktir.

 

- Çerkeslerin sayılar çok az kesimi de Çerkeslerin ayrı bir halk olduğunu salt bilmekle kalmamakta,  Çerkes olarak yaşama çabası, mücadelesi ona mutluluk vermektedir. Kendi halkı için daha iyisini güzelini istemekte bunun için mücadele etmektedir. İşte sorun da bu küçücük grubun bireyleri arasındadır. Birbirlerini haklı, haksız eleştirenler bu grup bireyleridir. Bilindiği gibi, ulusal kültürel değerleri yaşatmayı, geliştirmeyi amaç edindiğini söyleyen bu Çerkesler, yakın geçmişte, soruna getirdikleri çözüm önerilerine göre Dönüşçüler ve kalışçılar olarak iki ana guruba ayrılırdı. 

 

 Yine bilindiği gibi günümüzde ise Dönüş’e,  özde karşı olanlar bile, sözde karşı çıkamaz olmuşlardır.. Dönüş’e özde karşı olanlar, Dönüş’ün sıkıntılarını göze alamayanlar, Halkının mutluluğu için gerekli bedeli ödeme niyeti olmayanlar, bilinçli yada bilinçsiz bu özlerini saklama amacı ile kendilerine özgü sorumsuzca söylemler geliştirmektedirler. Bu sorumsuz davranışlarının nedeninin de kıramadıkları Türkiyeli Çerkes çemberi, kafalarında taşıdıkları Türkiyeli Çerkes miğferi olduğunu düşünüyorum..

 

Kendinizin bu çemberi kırıp kıramadığınızı, kafanıza bu miğferi giymiş olup olmadığınızı anlamanız için de aşağıdaki testten yararlanabilirsiniz:

 

Rusya Federasyonu’ndaki gelişmeleri yakından izleyen bir ajans, örneğin “Ajans Kafkas” şöyle özel bir haber geçmiş olsun:

 

“15.07.2007 Pazar günü Rusya Devlet Başkanı Putin Rusya Federasyonu ve Duma’sının birleşik toplantısında çok önemli bir konuşma yapmıştır. Rusya Federasyonu’nun Sovyetler Birliği’nin yıkılması sonrası düştüğü sıkıntılı durumu atlattığını, dünyadaki saygınlığını yeniden kazandığını, dünyanın artık tek kutuplu olmadığını dile getirdiği konuşmasında, Rusya Federasyonunda yaşayan Rus olmayan halklar için çok önemli açıklamalarda bulunmuş ve şöyle demiştir:

 

“Değerli arkadaşlar, Bizler Rusya’yı, Rusya Federasyonu anlamına kullanıyor, Rus deyince de Rus etnisitesini değil, Rusya Federasyonu vatandaşlarını kastediyoruz. Yani, Rusya Federasyonuna vatandaşlık bağları ile bağlı olan herkesi Rus’tur. Gururla “Ne mutlu Rus’um diyene” demeyenler, Rusya’nın potansiyel düşmanıdırlar”

Sovyetler Birliği deneyimi olan, çok sayıda halklardan oluşmuş ve adında Federasyon sözcüğü bulunan bir devletin başkanının bu konuşması kadar, Kuzey Kafkasya  Cumhuriyet yetkilileri ile halklarının bu konuşmaya tepki göstermemesi bizleri şaşırtmıştır.”

İşte buna benzer bir haberi okuduğunda, protesto etmek amacı ile hemen klavye başına geçenleri, nickle, yada gerçek adları ile en ağza alınmadık küfürleri sıralayanları,  yöneticilerimizi ihanet, halkı korkaklıkla, Dönüş yapanları, ruhlarını satmışlıkla suçlayanları hemen bu guruba koyabilirsiniz. Hem haberin doğru yada yanlışlığı değildir belirleyici olan. Yukarıdaki davranışta bulunanların, “Cumhuriyetlerimiz yöneticilerinden biri, anavatan bekçilerinden biri yada Dönüş’ü gerçekleştirenlerden biri  ben olsaydım acaba nasıl davranırdım” diye düşünmemeleridir. Çünkü Türkiyeli Çerkes çemberini kıramamışların en belirgin özelliği hiç empati yapmamalarıdır. 17 06 2006 tarihli “Dağarcık”ta (TÜRKİYELİ ÇERKES ÇEMBERİ – EMPATİ  başlıklı yazımı okuyanlar empati konusunu, son DÇB genel kurulu özelinde gündeme getirdiğimi anımsayacaklardır.

Ayrıca;

Türkiyeli Çerkes çemberini kıramayanlar;

Kendilerinin değil hep başkalarının ne yapması gerektiğini bilirler. Kendi yaşadıkları ülkede değil anavatanda, mücadele edilmesi gerektiğini savunurlar. Aslında bu gibileri “deplasman sever futbolcu” deyimi ile tanımlamaya çalışmıştım daha önce. Ancak şimdi bu deyimin bu gibileri yeterince tanımlamadığını, dahası bu benzetmenin deplasmanda gerçekten daha iyi mücadele edebilen futbolculara hakaret olduğunu düşünüyorum. Çünkü deplasmanda da mücadele edenler futbolcuların kendileridir. Çemberi kıramayanlar ise, deplasmana sadece sanalda çıkmakta, gerçek mücadeleyi ise. Büyük özverilerle Anavatanı günümüze getirebilen anavatan bekçilerine. “Bir siyaset, bir ideoloji, bir amaç bile olamayan”  Dönüş gibi  sıradan bir olayı gerçekleştirenlere bırakmaktadırlar.

Türkiyeli Çerkes çemberini kıramayanlar;

Ulusal soruna getirdikleri çözüm önerilerinin ne kadar doğru olduğunu, kendi görüşlerini olabilirliğini anlatarak, uygulayarak değil de “olmayana ergi yöntemi” (sitemizde yayında  OLMAYANA ERGİ YÖNTEMİ 1-2-3 02.09.2006) ile kanıtlamaya çalışırlar. Nasıl gerçekleştirileceği bir türlü somutlanamayan Birleşik  Bağımsız Kuzey Kafkasya’yı kurmanın,  barışçıl şartlarda kendisi ve çevresini hazırlayarak Anavatana dönüş yapmaktan daha kolaymış gibi sunarlar. Karşı görüşte olanlara saldırdıkları ölçüde de kendilerini haklı sanırlar.

Türkiyeli Çerkes çemberini kıramayanlar;

Bağımsızlık savaşçılarını bağımsızlık savaşı verenlerle birlikte savaşarak değil sanal ortamda hamasi yazılar yazarak desteklerler. Kuzey Kafkasya halklarının kendi adları ile kurulu sivil toplum örgütlerini birleştiremez ama aynı halkların kendi adlarını taşıyan, aralarında sorunlar da bulunan devletlerini, uzaktan kumanda ile birleştirirler. Sayıları bin kişiyi bulmayan sığınmacıların sorunları karşısında zorlanır, ama yine sanal ortamda, Çeçenistan’ı ve tüm Kafkasya’yı bağımsızlığa kavuştururken zorlanmazlar. Kendilerinin de hiç inanmadıkları bu düşü, başkaları gerçek kabul etsin isterler

Türkiyeli Çerkes çemberini kıramayanlar;

Vatandaşı olmadıkları, uğruna en küçük bir bedel ödemedikleri, Dönüş yapıp yaşamayı düşünmedikleri, turistik ziyarette bile bulunmadıkları halde, kendilerinde, anavatanı kıyasıya eleştirme, canları isteyince de her şeyi hemen unutuverme hakkını görürler. Bunun “hariçten gazel okumak” olduğunu hatırlatanlara da çok, ama çok kızarlar.

Türkiyeli Çerkes çemberini kıramayanlar;

İzlemedikleri sitelerde, anlamadıkları bir dille Anavatan kesimini eleştirmenin, onlara hakaret etmenin, kişinin arkasından konuşmakla aynı anlamda olduğunu anlamazdan, arkadan konuşmanın da hemen her kültürde en azından ayıp sayıldığını, terbiyesizlik sayıldığını da bilmezden gelirler.

Dün yazıyı bitirememiştim. Türkiyeli Çerkes çemberini kıramayanlar;

Dürüst değiller… diye bırakmıştım. Bugün bilgisayar başına oturduğumda her zaman yaptığım gibi sitemize bir göz gezdireyim dedim. Ve Gufab rumuzlu arkadaşımızın Forum sayfasına taşıdığı  Nail Aytar imzalı yazıyı okudum. Düşüncelerimde yalnız olmadığımın sevinci ve adı geçenlerin izni ile yazıyı buraya alıyorum. Özünün anlaşılmış olduğunu sandığım kendi yazımı da daha çok uzatmayayım, izninizle gelecek yazıda sonlandıralım:

“DİASPORA ÖNCE DÜRÜST OLMALI

Kırım Tatarlarının bugünkü durumunu değerlendirirken birtakım matematiksel hesaplarla şu kadar sayımız var, şu kadar ünlümüz, şu kadar işadamımız, şu kadar ilim adamımız vs. var diyerek kendimizi kandırıyoruz gibi geliyor bana. Kırım Tatarları dört bir yana dağıldıktan sonra milli kimliklerinden uzaklaşmış çoğunlukla yaşam gaileleri ile veya bulundukları ortamların şartlarına, aktüalitesine kendilerini kaptırmışlar görünüyor. Hatta bazı kişilerin “galiba benim babam, dedemde Tatarmış herhalde, Sibirya’dan mı ne gelmişler” gibi diyologlara da sık sık rastlamaktayız. Geçmişine karşı bu kadar duyarsız ve ilgisiz insanların sosyolojik ve psikolojik olarak mutlaka incelenmesi gerekir. Sosyolojik olarak “göç psikolojisi” yaşadığı geçmiş sıkıntılardan sıyrılıp geleceğini problemsiz yeniden kurmayımı amaçlıyor? Ya da Kırım Tatarlıkta bir gelecek görmeyip kendisine yeni bir kapı arayışımı bu? Milliyetçiliğin onlarca ve hepsi kabul edilebilir tanımları var ve en güzellerinden birisi “kader birliği yapan, geçmişte ve gelecekte her şartta birlikte mücadele etmeyi “ hedefleyen milliyetçilik anlayışı bence. Çünkü ırki, genetik milliyetçilik geçmiş yüzyılın raflarında kaldı. İnsanlar yaşadıkları toplum içinde farklı potalarda eridiler hatta dilleri, dinleri değişti. İnsanları ortak hedefler doğrultusunda birleştiren idealler, ülküler olduğu müddetçe milliyetlerini korudular. Kırım Tatarlarının da milli hedefleri, EMEL’leri olmadığı müddetçe yaşamaları çok zor görünüyor. Bu EMEL’inde bir program çerçevesinde herkesçe kabul edilebilir gerçekleştirilme aşama ve planı yapılmalı bence.

Dünyanın güçlü diasporalarına bakarak bizde kendimizde olumlu noktaları aramaya gayret ediyoruz ama sonuç pek iç açıcı değil. Çeçen diasporası Vatan’a dönüşü tartıştı olumlu olumsuz fikirler ortaya çıktı biz konuyu tartışmaya bile açamadık. Herkes Kırım’ı tekrar Vatan yapmanın yollarını arıyor görünüyor ama realiteye göre Kırım’da nüfusumuz %13. Bu nüfus dengesinin tersine çevrilmesi için Kırım’da en az 1,5 milyon Kırım Tatarı olması gerekir. 1944 Sürgününden sonra sürgün yerlerinde kalan 100 bin Kırım Tatarını da döndürdük Vatanda gene nüfusumuz 400 bin. Geriye gene 1,1 milyonun üzerinde Kırım Tatarının Vatan’a dönmesi gerektiği gibi bir sonuç çıkıyor. Doğum oranıyla da bu rakam yakalanamayacağına göre ne yapılmalı sizce? Orta Asya Türk Cumhuriyetleri için Kırım Tatarı hiçbir anlam ifade etmiyor hatta mümkün olan her zorluğu çıkararak vatana dönüşü engellemeye çalışıyorlar. Çok güçlü politik desteklerimiz yok sesimiz çıkmıyor, çok güçlü maddi desteklerimiz yok parasal işlerde hep yaya kalıyoruz. Milyon dolarlık vakıflarımız yok, eğitim medya vs. nal toplamaya devam ediyoruz. Türkiye’nin en güçlü firmalarından birisi Ülker Ukrayna’da yatırım yaparken babasının doğum yeri Kırım’da hiçbir yatırım yapmıyor. En ünlü medyatik “Prof” larımızdan İlber Ortaylı ki ana-babası Kırım doğumludur “ben Girit’i Kırım’dan çok seviyorum çünkü orası daha fazla Osmanlı” diyor. Bu durum sadece dışarıda değil kendi aramızda da böyle.

Kırım meselesine ilgi duyuyorum ben bu mesele için çalışacağım diyerek ortaya çıkanların da durumları pek farklı değil birtakım beklentilerle gelenler beklentilerini bulamayınca veya “bulunca” meseleye sırtlarını dönüveriyorlar. Toplumsal olayların çok boyutlu yapısından habersiz at gözlüğü takmış bazı şahıslar ise dünyanın kendi etrafında döndüğünü iddia ederek çekip gidiyor. İki Kırım Tatarını üç kişilik cemaat haline getiremeyen diaspora önderleri ben varsam var, yoksam yok diyorlar ve kimse fedakarlık yapmaya yanaşmıyor.

Biz diasporada kesinlikle 4-5 milyon değiliz eğer 4-5 bin bile olsak çok şey yapabilecekken kendimizi kandırmayalım. Bu Türkiye için de böyle ABD içinde, Romanya içinde böyle. Yoksa bu kadar adam 300 bin soydaşının yarasına merhem olamazmıydı? Kırım Tatar nüfusu bugün Kırım’da yaşayan 300 bin kişidir onun dışında da bu işe gönül vermiş 300-500 kişiyi de sayarsak realitemiz bu! Kırım Tatarlık sadece genetik değil sosyal ve siyasi bir konudur. Gözlerinin çekik olmasını ve çibörek yemeyi Kırım Tatarlık sanan şahıslar bu mesele için çalışan 3-5 kişiyi de alaycı bir üslupla eleştirdiklerini sanıyorlar. Arkadaşlar Kırım’ın geleceği için çalışmayan, Bahçesaray’da dövülenleri görünce yüreği sızlamayan bir kuruşta olsa vatanına maddi yardım yapmayan insanların artık dürüst olması gerekir. Çok konuşan, yazan insanlara soralım: Kırım’da kaç öğrenci okutuyorsun ? Kırım için maddi manevi ne yaptın ? Meselemizi anlatmak için neler yaptın? Belki hacca giden topal karınca gibi amacımıza (EMEL’imize) ulaşamayız ama hiç olmazsa bu yolda ölürüz.

Nail AYTAR

 




Özet: Yine bilindiği gibi günümüzde ise Dönüş’e,  özde karşı olanlar bile, sözde karşı çıkamaz olmuşlardır.. Dönüş’e özde karşı olanlar, Dönüş’ün sıkıntılarını göze alamayanlar, Halkının mutluluğu için gerekli bedeli ödeme niyeti olmayanlar, bilinçli yada bilinçsiz bu özlerini saklama amacı ile kendilerine özgü sorumsuzca söylemler geliştirmektedirler.


Konu:
-


Güncelleme:
26.05.2012 00:20:39


Yazarın diğer yazıları:
Dr. Meşfeşşu Necdet Hatam


35. sayıdaki diğer yazılar

38 defa okundu
Yazıcı uyumlu sayfa