GAZZE ve CAHİLİYYE
Namık Kemal BAYAR
İsrailin Gazze şehrine karşı Aralık ayı sonlarında başlattığı harekât bütün tepkilere rağmen bu yazının yazıldığı gün itibariyle devam ediyor ve ölü sayısı bugün 1066ı aştı. Medyadaki haberlerde sivil silahlı ayrımı yapılsa da ölenler insan ve her insan ölümü gibi bu ölümler de arkasında büyük acılar bırakmakta. Çocuk, bebek, kadın, erkek, yaşlı, genç demeden İsrail tarafından yürütülen bu katliamın sonunun nereye varacağı, bilançonun ne olacağı hakkında ise kimse doğru dürüst bir fikir yürütemiyor ve bir tahmin yapamıyor.
Bir devletin nasıl terör yapacağı konusunda insanlığa güzel bir ders vermekte olan İsrail ise bugüne kadar bilinen bütün uluslararası anlaşmaları çiğneyerek, hedefin niteliğini gözetmeksizin saldırılarını devam ettiriyor.
Ne var ki İsrailin bu askeri harekâtı şu gerçeği apaçık ortaya koymuştur:
Ortadoğu aslında hiçbir zaman patlamaya hazır bir bomba değildir.
Bugüne kadar dünya kamuoyu Ortadoğunun patlamaya hazır bir bomba olduğu, İsrailin ya da Hamas veya Hizbullahın ya da başka bir grubun birbirlerine karşı yapacağı bir saldırının bölgede çok kanlı bir savaşın başlangıcı olacağı, hatta III. Dünya Savaşını bile tetikleyebileceği yönünde aldatılmış ve İsrailin silahlanmasının kılıfı olarak bu tez kullanılmıştır.
Oysa ki işte harekât başladı ve iki yıl önce Lübnana yapılan saldırıda olduğu gibi birkaç cılız tepki ve birkaç küçük roket saldırısından başka İsraile karşı hiçbir şey yapılamamaktadır. Çevresindeki tüm ülkelerden güçlü silahlara sahip İsrail bölgede istediği gibi at oynatmakta, yaşına başına bakmaksızın Müslümanları rahatlıkla öldürmektedir.
Ortadoğunun hakim Arap devletleri, İsraile en ufak bir yaptırım bile yapamamaktadır. Zaten bu devletlerin İsrail ile bir sorunlarının olmadığı da Gazzede yaşananlara karşı verdikleri tepkinin boyutundan rahatlıkla anlaşılmaktadır. Öyle ki, Gazzedeki Müslümanlara dişe dokunur bir insani yardımın dahi ulaştırılmadığı görülmektedir.
Filistinde ve Irakta akan kanın Müslüman kanı olması, İsrailin Gazzede Haması yok etme, Amerikanın Irakta demokrasi getirme kılıfları altında binlerce insanı ölüme sürüklemeleri karşısında İslâm dünyası ne yapmaktadır?
Bu sorunun cevabı, ne yapılırsa yapılsın akan kanlar, ölümler ve katliamlar, kardeş kavgaları bitmedikçe kocaman bir Hiçten öteye gitmeyecektir.
Mazlumun halinden mazlum anlar misali, Kırımdaki bir avuç Müslüman Kırım Tatarı avazının çıktığı kadar Gazzedeki İsrail katliamını protesto ederken, anlı şanlı İslam ülkeleri ne ekonomik, ne siyasi ve ne de askeri en ufak sonuç alıcı bir politika üretememektedir. Gazzede bugün yaşananların işareti iki yıl önce nasıl alınmadıysa, aslında bu yaşananların bir süre sonra Batı Şeria ve Kudüste yaşanmayacağını düşünmek de o kadar hayalcilik olacaktır.
Oysa ki, bugün İslam dünyası tam bir ortaçağ karanlığı içindedir. Müslümanlar bilgi, bilim üretme, eğitim, teknoloji üretme yerine mezhep ve hatta tarikat çatışmaları, eğitimsizlik, fakirlik, yoksulluk konusunda birbiriyle yarış eder hale gelmiştir. Bu gün kendi uçağını, kendi silahını üreten, uzay teknolojileri geliştiren kaç Müslüman ülkeden söz edebiliyoruz? Hadi bunları da geçelim, aynı dine inanan ve sayısı bir buçuk milyarla ifade edilen İslam dünyasında ekonomik, kültürel, sosyal yardımlaşma ve dayanışmaya yönelik ya da askeri bir organizasyondan söz edebilmek mümkün müdür? İslam Konferansı Örgütü veya birkaç cılız örgüt dışında çağdaş standartlarda böyle bir organizasyon var mıdır?
Bugün İslam dünyası bunlarla uğraşmak yerine on yaşındaki kız çocuklarının evlenebilmesi gerekliliği üzerine tartışıyorsa bu ancak İslam cahiliyyesidir. İslamın bir kısmı açlıkla, susuzlukla, yüzyıl öncesinin hastalıkları ile boğuşurken diğer kısmı denizlerin üstüne otel dolu adalar doldurmakla, bilmem kaç yıldızlı oteller yapmakla, dört uçak dolusu hizmetkârla Avrupaya tatile çıkmakla meşguldür ve bu da eşittir cahiliyyedir.
Cahiliyye devrini kapatmadığımız müddetçe İsrail gibi devletler daha çok kardeşimizin kanını akıtır ve biz de sadece sokaklarda bağırmakla onları durdurabileceğimiz fikr-i sabitiyle ömür doldururuz.
Kutsal kitabımızın ilk emri ıkra (oku) iken bu emri ne vakit yerine getireceğiz? Ve bu emrin gerçek anlamını ne zaman kavrayacağız?
Allah, İslam dünyasına kıraat (okuma) nasip eylesin!
|